Hoşgeldin:)

Paylaşmaya hoşgeldin, paylaşmak özgürlüktür fikirler paylaşıldıkça büyür...

28 Ocak 2011 Cuma

DEVLET İŞLEYİŞİ NASIL MIDIR?

Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak,500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.


Bir süre sonra düşünülür ;

''Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak''

Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere,

750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.Bir süre sonra

''İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz''

diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır,biri denetim yapar diğeri raporları yazar .

Bir süre sonra'' Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılır ve 1.500'er TL maaşla, bir malimüsavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.

Bir süre sonra ;''Peki bunlardan kim sorumlu olacak.'' Diye düşünülür ve 5.000 TL maaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.

Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...
 
alıntıdır...

29 Ekim 2010 Cuma

TAM ZAMANINDA YAŞAMAK


TAM ZAMANINDA YAŞAMAK 
_
Yemek de boş, içmek de, 
Hatta yeri gelmeden sevişmek de. 
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü, 
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini 
Gözlerinin içine baka baka. 

Bisikletinin gidonunu 
Tam zamanında çevirmelisin 
Düşmemek için. 
Tam zamanında frene basmalı, 
Tam zamanında yola koyulmalısın. 

Tam zamanında okşamalısın başını 
O üzüm gözlü çocuğun 
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına, 
Tam ağlamak üzereyken. 

Tam zamanında koymalısın elini omzuna 
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde. 

Tam zamanında tutmalısın düşerken 
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk. 

Tam zamanında acımalı yüreğin 
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına 
Evsiz kalınca çoluk çocuk 
Ki uzatasın elini bir parça. 

Tam zamanında açmalısın kapını 
Hayatına girmek isteyenlere. 
Tam zamanında çıkarmalısın 
Sevginden şımarmaya başlayanları. 

Tam zamanında affetmelisin kardeşini 
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını 
Seni gecenin üçünde arayıp da 
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde. 

Tam zamanında öğretmelisin oğluna 
Gerekiyorsa yumruk atmayı 
Tam burnunun üstüne 
Tiksinmeden pisliğinden, 
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi 
Misketlerini zorla almaya çalışırsa. 

Tam zamanında bağırmalısın 
Acıyınca bir yerin. 
Tam zamanında gülmelisin 
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde. 

Tam zamanında yatmalısın 
Yola çıkacaksan ertesi gün 
Ve arabayı kullanan sensen 
Sana emanetse çoluk çocuk 
Ve kendin. 

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi 
Son kadeh bozacaksa seni 
Ve üzeceksen birilerini 
Ertesi gün hatırlamayacaksan. 
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden. 

Tam zamanında konuşmalı 
Tam zamanında şarkı söylemeli 
Tam zamanında susmalısın. 

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa 
Annenin babanın evini, 
Tam zamanında başka bir şehre gidip 
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın. 
Tam zamanında dönmelisin memleketine. 

Tam zamanında için titremeli, 
Tam zamanında aşık olmalı 
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü. 

Tam zamanında toplamalısın oltanı 
Belki de seni şampiyon yapacak 
En büyük balığı kaçırmadan. 

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli 
Tam zamanında ölmelisin 
Iskalamak istemiyorsan hayatı. 

Haydi şimdi kalk bakalım 
Silkin şöyle bir 
At üzerinden hayatın yorgunluğunu, 
Vakit zannettiğinden daha az 
Haydi kalk bakalım, 
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.

Can YÜCEL

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Genç Yada Yaşlı Olmanız Başarınıza Engel Değil!



Gençlikte Gelen Başarılar 

* Ünlü fizikçi Isaac Newton yer çekimi kanununu keşfettiği zaman 24 yaşında bulunuyordu.
* Ünlü müzisyen Beethoven ilk eserini 13 yaşında iken bestelemişti.
* Napoleon İtalya’yı zaptettiği zaman 27 yaşında idi.
* Goethe ilk şiirlerini 10 yaşında iken yazmıştı.
* Mozart henüz 6 yaşında iken konser vermeye başlamıştı. 
* İngiliz romancı Charles Dickens Pickwick’in Belgeleri adlı pek çok dile çevrilmiş olan eserini 25 yaşında iken yazmıştı.
* Benjamin Franklin ‘Fakir Bir Adamın Almanağı(Günlüğü)’ adlı ünlü eserini yazdığında 26 yaşında idi.
* Handel ilk operasını 14 yaşında iken kaleme almıştı.
* İngiliz şair Alexander Pope 14 yaşında iken sone’ler yazıyordu.
* 3 yaşında iken Grekçe öğrenmeye başlayan John Stuart Mill 8 yaşına geldiğinde bu dille yazılmış bütün eserleri okuyacak kadar Grekçe’ye vakıf olmuştu.
* Makedonyalı İskender 33 senelik ömrüne kocaman bir imparatorluk sığıştırdı.
* Edebiyatımızın hala beğeniyle okunan iki ünlü ismi Ömer Seyfettin ve Orhan Veli öldüklerinde 36 yaşlarındaydılar.
* Şehzade Mehmed on iki yaşına geldiğinde Sultan Murad tahttan feragat etti. Yerine; ileride yirmi bir yaşındayken çağ açıp kapayacak birini bıraktı. 
* Yine Alparslan 1072’de ölünce yerine henüz 18 yaşında olan Melikşah geçti ve Selçuklu en parlak dönemlerini Melikşah’la yaşadı. 

Akıl Yaşta mı Başta mı?

Sizde biliyorsunuz ki yaş aklı desteklemediği sürece daha çok “akıl başta değil yaştadır” sözü geçerli olacaktır. Yararlı kullanılmadığında fazla uzun ömürlü olmanın pek faydası olmaz. Bilakis; bazen ciddi zararlara bile neden olabilir. Çevrenizdeki insanlara bakarsanız değişmez fikirlere sahip olanların genelde ihtiyarlar olduğunu farkedersiniz. Yılların verdiği olgunluk yerini sabit fikirlere bırakabilir. Kabullenememeyi de bazen peşinde sürükler.

İspanya Kralı bir gün komşu kralın sarayına genç bir asilzadeyi elçi olarak gönderir. Genç birinin karşısına elçi olarak çıkmasından memnun olmayan kral bu hoşnutsuzluğunu şu sözlerle belirtir:
-İspanya kralının ülkesinde adam yok mudur ki bana bu sakalsız genci gönderir?

Genç elçi krala şu cevabı verdi:

-Efendim benim kralım sizin “hikmet ve bilginin ancak bir sakallıda olabileceğini” düşündüğünüzü bilseydi hiç şüphesiz size benim yerime bir sakallı keçi gönderirdi.

Korkmayın! Her şeyi yapabilecek kadar vaktiniz var;
Unutmayın! Hiçbir şeye harcayacak kadar zamanınız kalmamış da olabilir...”

Hayatta yapamadığınız (en azından şimdiye kadar yapamadığınız) şeyleri şu andan itibaren yapabilirsiniz. Yaşınızın kıyafetinizin veya ruh haletinizin uygun olma şartına takılmayın. Bir an önce başlamayı deneyin. Uzmanlar bir konu üzerinde her gün 2 saatini ayıran birinin 2-3 yılda o konunun hakimi ve uzmanı olabileceğini belirtiyorlar. Bu özel ruh durumunu yakalayabilmek için en küçük şeyi en büyük biçimde yapmasını öğrenmek gerekiyor. Siz de en küçük işi büyük bir biçimde mükemmel olarak yapabilirsiniz. Andre Maurois’in tabiriyle “İnsan her gününü küçük bir ölmezlik haline getirmesini bilmelidir.”

Meşhur insanların çoğu sonradan uyanmışlardır. İçimizdeki gençlik iksirini içme şansına sahip olmuşlardan; hayatına sayısız hayatları sığdırabilenlerden bir demet:

Başarılı Olmuş Yaşlılar

* Harvard Üniversitesi’nin ünlü profesörü Roscoe Paund 86 ve 89 yaşları arasında Amerikanın adalet sistemi üzerine 5 ciltlik büyük bir eser yazmıştır.
* Meşhur ressam Titian Lepanto Savaşı adlı ünlü tablosunu ölümünden 1 yıl önce 98 yaşında iken tamamlamıştır.
* Eski Romanın büyük devlet adamı ve hukukçusu Cato 80 yaşında Yunanca; Yunan Filozofu Plutarch da aynı yaşta Latince öğrenmişlerdi. 
* Bismark Alman birliğini kurduğu vakit 70 yaşında idi.
* Goethe 83 yaşında öldü. En büyük eseri olan Faust’u ölümünden 1-2 yıl önce bitirmişti.
* Mimar Sinan Süleymaniye’yi bitirdiği vakit yaşı 70 yaşını geçmişti. 
* Büyük opera bestecisi Verdi ünlü eseri Otello’yu bestelediği sırada 75 yaşında idi.
* Ünlü heykel sanatçısı Rodin en iyi eserlerini 70’inden sonra yapmıştı.
* Albert Schweitzer 88 yaşında iken Afrika’daki hastanesinde hala ameliyat yapıyordu.
* Thomas Hobbes The Odyssey’i Yunanca aslından İngilizce’ye çevirdiği sırada 87 yaşında idi ve bir yıl sonra da İlyada’yı tercümeye başlamıştı.
* Don Counsilman 58 yaşında Manş Denizi’ni geçen en yaşlı adam ünvanını almıştı.
* Charlie Chaplin (Şarlo) 76 yaşında halen film yönetmenliği yapıyordu.
* Opera bestecisi Verdi 80 yaşında iken Falstaff ve 85 yaşında iken de Ava Maria adlı eserlerini bestelemişti.
* Dört defa İngiltere’ye Başbakan olan William Gladston 4.defa bu göreve geldiğinde 83 yaşında bulunuyordu. 
* Anatole France 80 Thomas Hardy ise 88 yaşında iken edebi şaheserler vermeye devam ediyorlardı.
* George Bernard Shaw piyeslerinden biri ilk defa sahnelendiğinde 94 yaşında bulunuyordu.

Fazla söze ne hacet. Artık kendinizi yaşınızdan dolayı başarısız görmenize neden olacak bir sebep kaldı mı?

Alıntı

27 Temmuz 2010 Salı

HAYAT İŞTE


Hayat İşte




Hayat benimle oynamayı çok seviyor.

Her an yeni bir oyunla kapımdaki davetsiz misafirim.

Bu sıralar oynadığımız oyun önce şaşırtmaca sonra köşe kapmaca. Sevdiklerimi uzağa, sarılamayacağım kadar uzağa koyup tüketilmiş bir yalnızlık bırakıp geçiyor köşesine.

Ne zaman öncelikli davranıp köşeyi ben kapacak olsam ezberlerimi değiştiriveriyor.

Unuttum dediklerimi, yakıp da küllerini denize savurduğum ne varsa tanıdık bir deniz kokusuyla ruhumun akşamüstüsünde bırakıyor yakınıma …

Bildiklerimi bilmediğimi öğrendiğim, ezberlerimin değiştiği, yaktım küllerini savurdum, unuttum dediklerimi kendimle çelişmeme neden olacak şekilde bana sunarken en büyük kozu, özlem!..

Her şeye tamam da bu özlem insanın içini acıtıyor, her günün her saniyesi bir kelime, bir hareket, bir şarkı bu özlemin büyümesine ve daha çok acıtmasına neden oluyor.

sözün bittiği yerde bir özlemin kalıyor bir de içimi günden güne sarıp yakan acısı…

Hayat işte, tamam unuttum demek kolaymış da unutmak birazcık zormuş… Seni andım bugün ağzım kulaklarımdaydı. Garip bir durum bu aslında. Çünkü içimi yakan, tanımadığım insanların bakışlarında seni bulurken, her olayda her cümlede seni aradığım özlemin iyi geliyor. Ne ki bu diyorum kendi kendime. Aynı şey aynı anda hem ölürcesine acıtıp hem de bir o kadar kanayan yerlerime iyi gelebilir ki.

Hiç kimsem misin bilmem ki nesin? Sen benim her şeyimsin ya da hiçbir şeyimsin sen benim!..

Şu an tam da hayat işte diyerek geçip gidebileceğim ancak küçücük bir an için ömür verebileceğim bir yerdeyim.

Ateş üstünde yürürken, ipin üstünde dengede kalma çabasındayım. Büyütüp özlemini içimi kanatıp, kanayan yerlerimi yine seninle saracağım.

hayat işte…

Mine Sema OK

1 Temmuz 2010 Perşembe

FARK YARATMAK


Okulun ilk gününde 5.nci sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada oturduğuyerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.


Bayan Mediha bir yıl önce Mustafa yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle

bir noktaya geldi ki, bayan Mediha onun kağıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (x ) yapmaktan ve kağıdın üstüne büyük '' F '' (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.

Bayan Mediha nın okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

Mustafa nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temizyapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli''

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

''Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evde ki

yaşamı mücadele içinde geçiyor.''

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

''Mustafa nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.''

Mustafa nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

''Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.''

Bunları okuyunca, Bayan Mediha problemi kavradı ve kendinden utandı.

Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlara sarılmış hediyelerigetirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa nın hediyesini alıncayakadar bu böyle devam etti.

Mustafa nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı. Bayan Mediha onu diğer hediyelerin ortasında

açmaktan acı duydu. Bayan Mediha pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel

olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı.

'' Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.''

Çocuklar gittikten sonra, bayan Mediha en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı.Bunun yerine, çocukları

eğitmeye başladı. Bayan Mediha, Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfta

ki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Bayan Mediha kapısının altında Mustafa dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Mustafa dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile

mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Mediha nın tüm yaşamında ki en iyi ve ne favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl

daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala

karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu.

Mektup söyle imzalanmisti,

Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.

Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan

Mediha nın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Bayan Mediha bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu ?

Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.

Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Bayan Mediha nın kulağına şöyle fısıldadı,

''Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim.

Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim''

Bayan Mediha, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi,

Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum''.

Birinin Hayatında Bir Fark Oluşturmaya Çalışın.

Bayan Mediha

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız

http://video.mynet.com/mehmetakifvtnds/Fight-Club-Bizler-Tarihin-Ortanca-Cocuklariyiz/503305/


Burada, yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum.
Bu potansiyeli görüyorum. Ve hepsi heba oluyor. Lanet olsun!..
Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor yada beyaz yakalı köle olmuş.
Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde...
Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp, gereksiz şeyler alıyoruz...
Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.
Bir amacımız yada yerimiz yok.
Ne büyük savaşı yaşadık nede büyük buhranı.
Bizim savaşımız ruhani bir savaş. En büyük buhranımız hayatlarımız...
Televizyonla büyürken milyoner film yıldızı yada rock yıldızı olacağımıza inandık ama olmayacağız.
Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz.
Ve o yüzden çok çok kızgınız...

14 Nisan 2010 Çarşamba

AŞK’I ANLAMIYORUM



AŞK’I ANLAMIYORUM




Anlamıyorum ben aşkı, neden eskisi kadar nostaljik değil hiç bir aşk sözü veya aşka dair yapılan her şey? Kayboldu gitti… Sevginin ne demek olduğunu artık bilgisayar başında yaşıyoruz. Messenger yazılarından, internet ortamlarında tanışmalardan ve sonu evliliğe kadar giden sanal ilişkilerden kurulmaya başladı artık yaşantımız. Sadece karşında ne olduğu belli olmayan sanal bir insan var. Yanında olmadan, ona dokunmadan, bir şeyler hissetmeden aşk yaşamaya çalışıyoruz. Teknoloji çağının getirdiği yenilikler miydi bunlar acaba? Güzel yönleri de var tabi; ayrılınca acı çekmiyorsun mesela, sadece facebook hesabından silmen yeterli oluyor. Aşk ne zaman ki ‘aşq’ diye yazılmaya başladı, işte o gün inancını yitirdi. Rıhtımını yitirmiş gözlerimizde ki hüzünlü anılarla, çocukların ellerine sıkıştırdığımız mektupların cevaplarını beklerken, gözyaşlarımızın yosun tuttuğu anılar artık eskide kaldı. Erkek kızın gözlerine dair binlerce güzel şiir veya söz yazabilirken şimdi nerede onlar? Ağaçlara kazınan kalp içinde adının baş harfleri yok artık, çünkü ağacının canını yakmaya değecek bir aşk yaşanmıyor. Artık şiir yazılmıyor, nasıl yazsın sevmiyorlar ki. Kendilerini hiç anlamadıkları yabancı şarkılarda bulmaya çalışıyorlar, türkülerimizi, özümüzü bırakıp gözümüz kapalı nereye koşuyoruz? Ayhan Işık, Belgin Doruk filmlerindeki gibi değil de Titanic gibi filmde buluyorlar aşkı… Zengin kız fakir ama gururlu oğlanı sevmiyor artık...

Ne varsa eskiye dair hiçbiri yaşanmıyor.

Ve şarkıda da dediği gibi;

BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA!


Volkan Çıldır&Adnan Şimşek